20090801

Jesu - Infinity




















Yaz aylarının müzikal açıdan ne kadar kurak geçtiği malum. İnsanı heyecanlandıran, duygularını kabartan albümlerin zaten nadir bulunan cevherler olduğu gerçeğini zaten kabullendik, bilhassa yaz aylarında bu nedretin dozu daha da artıyor, çölde su bulmuş gibi seviniyoruz. Lakin duyurular neticesinde beklemek, insanın sabrını yumuşatıyor. Heyecan ve duygu vaad eden albümlerin, temmuz-ağustos gibi çıkacağını biliyor ve bu gerçekten hareketle müzikal susuzluğumuza gem vurmaya çalışıyorduk. Bunun yanı sıra, hayal dünyasını yıkabilme kudreti taşıyor beklentiler. Vasatla yetinmek, sevmeye çalışmak, zorla sevmek gibi duyguların en mekruh tadını beraberinde getiriyor bu beklenti denen illet.

Bu sebeple ben, albümleri hastanın sabahı beklediği gibi beklemeyi sevmiyorum. Eğer içimdeki "albüm çıkıyormuş" heyecanını, dinlediklerimin bana vermesi gereken heyecanla karıştırırsam duygularım karman çorman olur, hiç bir tad alamam.

Jesu'nun duyurulan yeni albümü için de heyecanlanmamaya imtina ettim, gurbet yolu gözler gibi albüm yolu gözlememeye, şu kadar şarkı olacakmış kapak buna benzeyecekmiş gibi dekoltelere bakmamaya çalıştım. Ve fakat bazı albümlerin özel olma potansiyeli taşıdığı ruhumuzca mühürlenmiş bir gerçektir, Jesu'nun herhangi bir albümü üstünde de bu mühür a priori bulunmaktadır.

Bu tip albümler tanıtılırken, genelde kadim zamanlarda, albüm eleştirmenleri ekseriyetle "Albümü aldım, eve geldim ve kaset çalara takıp dinlemeye başladım" diye bir girizgâh kullanırlardı. Ben ise ecnebinin "pleasure-delayer" dediği cinstenim, mesafeyi alabildiğince arttırmaya, dayanılamayacak o noktaya gelmeye çalışırım. Bu yüzden az evvel bahsettiğim mührü taşıyan albümleri dinlemeden önce demlenmelerini beklerim, albümün ön-kritiğini, dedikodusunu yaparım. Bugün de albüm hakkındaki Mega Magazin programında, "tek şarkılık albüm mü olurmuş, dinlenmiyor öyle adamı kitliyor, bir bölümü seversin bir bölümü sevmezsin onun avına mı düşeceksin trackbar'da" gibi haberlerle konunun üzerine eğildim. Albümü olabildiğince kötüledim, rezil-i rüsva ettim, beklentilerimi zemin kata indirdim.

Albümün başlangıcında yaklaşık üç dakika süren ve yer yer Erol Köse prodüksiyonu izleri taşıyan civcivli bölüm neticesinde, dedikodularımın gerçeğe dönüştüğü gibi bir hisse kapılmış olsam da, albümün içine düşmem çok da uzun sürmedi. Bu tek şarkıdan oluşan albüm, Justin Broadrick'in evvelce söylediği gibi sahiden de Jesu'nun en 'organik' albümü olma özelliği taşıyor.

Şarkı yapısı itibariyle alışkın olduğumuz Jesu tadından farklı değil, fakat yirminci dakikanın ortalarına kadar sadece "çok iyi" olan şarkı, bundan sonra kopuveriyor. Albümün bu dakikasından sonuna kadar olan bölümü, Justin Broadrick'in magnum opus'u olarak kabul ediyorum ben naçizane. Bu oldukça subjektif bir yorum tabii ama ben hayatımda bu kadar yoğun, bu kadar zifirî çok az şey dinledim ve var olan tüm olumsuz şartlara rağmen bu saymış olduğum özelliklerin benliğime bu kadar doğrudan sirayet etmiş olması, bu albümün beni tam kalbimden vurduğunun delaletidir. O kadar zamandan sonra, insanın kulaklarının değil ruhunun pasının silinmesi işte tam da böyle bir şeymiş.


Sanatçı: Jesu
Albüm: Infinity

Şarkı listesi:
1- Infinity
DOWNLOAD.

3 mırıltı.:

Leif said...

Tek parçalık albüm fenomenine naçizane yorumlarımı getirmek istiyorum ilk önce. Bir albümü tek parça veyahut 2-3 parça şeklinde çıkarmak, üzerinize mitralyöz ile ateş açan bir düşmanın üstüne süngü ile koşmak gibidir açıkçası. Hem, o albüm, tabir-î caizse "piyasa"ya hitap etmez, hem seveninin dahi, sevemeyeceği bir iş yapabilir grup. O yüzdendir ki, genellikle önyargı ile yaklaşılır bu tür albümlere.

Lâkin, başarabilenlere ise büyük bir prestij, isim ve saygı getirir bu "az parçalık" albümler. Şu zamana kadar, tek parçalıkta olmasa "az parçalık" albüm fenomeninin üstesinden gelen tek grubun Godspeed You! Black Emperor olduğunu düşünüyorum. Ve onların başarısının post-rock/experimental piyasasında takdir edilmesinin yanında, taklit de edilmesi kaçınılmaz.

Bu kadar kelâmı etmemin amacı, Jesu'ya bir gönderme yapmak değil, haddim de değil zaten. Jesu çok fazla dinlediğim bir grup değil. Lâkin, "az parçalık" albüm furyasına katıldıkları için en azından bu albümlerine bir göz atılması gerektiğini düşünüyorum.

Albümü hakkındaki yorumlarınız ve albümü bizzat bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz, efendim. =)

dream endless. said...

Yorumun için teşekkür ederim Hüseyin. İlk paragrafında doğru bir damar yakaladığını düşünüyorum, hemfikiriz.

Lakin "az parçalı albüm" ile "tek parçalı albüm" arasında bile ciddi bir fark olduğunu düşünüyorum. GSY!BE şarkılarını kafamızda "Şu şarkı şöyleydi, bu şarkı böyleydi, burası başbaşa kaldığımız yer" diye değerlendirebiliyoruz en azından. Albüm tek şarkıdan müteşekkil olunca onu da yapamıyoruz, bu sefer iyiden iyiye Zaman Komandosu olup trackbar'ın peşine düşüyoruz, o dakikada bu giriyor şu dakikada şarkının özü doruğa ulaşıyor diye düşünmek suretiyle maymun ırkına selam etmek zorunda kalıyoruz.

Ne gam. Hakkıyla yapıldığında da o bütünselliğin, o hapsedişin etkisi yaman oluyor.

ezgi said...

Justin ne yaparsa yeridir arkadas.