Ailemizin shoegaze tedarikçisi Berçin, arzın Asya adını verdiğimiz kısmında ikamet eden insanların kurduğu gruplardan müteşekkil olan bir toplama albüm attı kapımın altından. Albümdeki grupların çoğu, ortalama üstü olmasına rağmen, bir tanesi farklı bir tecrübe yaşamama vesile oldu. Everybody Loves Irene dinlerken ne olduğunu bile anlamamıştım, ancak şarkı bittikten sonra kendime gelebildim "o neydi?" sorusuyla birlikte.
"Hemen bi' soruşturma" burada önemli bir kavramdır. Haluk Bilginer, Masumiyet'te, filmin en güzel ve en korkunç sahnesinde, elinde bir sigarayla, yıllardır peşinden koştuğu, boynunu eğip usul usul takip ettiği kadını anlatır iken, ilk karşılaşmalarından sonra onun hakkında bilgi almak için "hemen bi' soruşturma" yaptığını anlatır.
Ben ise şahsi "hemen bi' soruşturma"mda, araba gibi çarpıp giden, kalbimi tekleten, bir düşten yere düşmüşüm gibi hissettiren bu grubun sadece anlık, bir nefeslik olmadığını keşfettim. Everybody Loves Irene'in Endonezyalı olduğunu öğrenince daha bir farklı hissettim, sanki bana çarpan araba tanıdıkmış, plakası zihnimde kazılıymış gibi.
Arzın gizli köşelerinde kalmış gruplara özel bir alaka duyduğum, takip edenlerin malumudur. Bilhassa Endonezya semaları bu aşamada benim için farklı bir anlam ihtiva ediyor; Marché La Void'in üflediği bu nefes, zamanla ufak çaplı bir fırtınaya dönüştü. Yazılı bir neşriyat için "Türkiye Malezya Olur Mu?" tartışmasına mukabil, bir "Türkiye Endonezya Olur Mu?" araştırması içine girmiş olmam, Endonezya aşinalığımın müsebbidir.
Biliyorsunuz ki, ben şimdi size Everybody Loves Irene'in müzikal parantez açılımını yapacak, cümlenin ögelerini paramparça edecek, altlarına da eliptik çizgiler çekip özne, tümleç, yüklem diye tanımlar ve saptamalar yapmayacağım. Onun yerine, bir çok yazımda yaptığım gibi, "okuyucu, okuduğu şeyin neye benzediğini nereden bilecek?" dilemmasının devamı olan saptayıcı ve tanımlayıcı olmaktan ırak, yarım yamalak cümlelere de meyledecek değilim. Zira grubun Memento Mori klibi, hem gözlerinizi hem kulaklarınızı, ama emin olun ki en fazla da ruhunuzu, yüreğinizi yeterince açıklayıcı bir şekilde etkileyecek:
Müsaade ile, şarkı hakkında bir iki lakırdı etmek isterim.
Kendisiyle ilgili tanımlayıcı bir yazı yazma gereğini hissedenler ve bu yazıyı Latince'nin dehlizlerinden çekenler, Memento Mori cümlesinin, "Ecel'i hatırla" manasında olduğunu bileceklerdir. Burada bir parantez açalım ve diyelim ki; mori bir eylemi anlatmak öte bir süreci temsil eder, cümlenin ögelerindeki bir yüklemden uzak, cümlenin aralıklarında varlığını sürdüren bir gizli öznedir. Dilimizde, aynı farkı ölmek ve Ecel'i gelmek arasında görebiliriz. Ecel, anlık bir ölme -yani yaşamaktan vazgeçme- işleminden çok daha fazlasını temsil eder; belirli bir zamanın kendisidir aslında, yaşanan her anın, her nefesin içindedir. İşte "Memento Mori", bunu hatırlamamızı ister, her nefeste soluduğun oksijenin, azotun, karbonun yanında, Ecel'i de solumamızı salık verir.
Azrail'in, çok değil 5-10 santim ile, elinden kaçırdığı insanlar, Ecel'le yaşamayı bilirler. O insanlar, tabiîdir ki onunla yaşarken, ona göre de yaşayacaklardır aynı zamanda. O yüzden büyük düşler diye görülebilen düşünceler, aslında yapılan bir mutabakattan, bir plandan başka bir şey ifade etmezler. Bu mutabakatın şartları değişkenlik gösterse de, temel şartı hep aynıdır; olabilecek en yakın zamanda, arzın ve arşın birbirine en yakın olduğu noktaya çıkabilmek, oraya varabilmek. Zira Ecel hep tetiktedir, cümlenin arasında gizlenmekten bıkıp, cümleyi ögelerine, insanı da atomlarına ayırmak için beklemektedir ve bunun için ne zaman ortaya çıkacağını sahiden de kimse bilemez. En beklenmedik anda bir anda olup bitecek bu süreç sonunda tek önemli şey, kişinin arşa ne kadar yakın olduğundan başka bir şey değildir. Devamı malumunuz, arzın dibidir çünkü. Ecel'i hatırlayanlar, arşa varmak için gözlerini karartırlar, onlar lakırdılarımı anlayacaklardır. Diğerleri, gözlerinde kapkara bir boşluk olarak gördükleri şeyin aslında hangi amaç için karardığını bilselerdi, olduğundan çok daha güzel bir yer olurdu Dünya.
Ah, işte tüm bunlar, tüm bunlar Irene Yohanna'nın iki dudağı arasından sızan, bir nefeslik bir melodiyle, tüm Evren'in yüküymüş gibi, üzerimden bir gezegen geçmiş gibi, bir epifaniymişçesine iniyor üzerime. Sesim işte böyle kırılıyor benim, böyle nemleniyor gözlerim.
Sanatçı: Everybody Loves Irene
Albüm: The Very First Thing You Must Learn About Flying Is Gravity
Şarkı listesi:
1- The Lullaby Show
2- Crop Circle Me
3- Memento Mori
4- Gravity Always Wins
5- You're My Tragedy
6- Try Try Try
7- Hybrid Moments
8- Uncertainty Anxiety
9- re-EVOlution
10- Hate Sunday
DOWNLOAD.
"Hemen bi' soruşturma" burada önemli bir kavramdır. Haluk Bilginer, Masumiyet'te, filmin en güzel ve en korkunç sahnesinde, elinde bir sigarayla, yıllardır peşinden koştuğu, boynunu eğip usul usul takip ettiği kadını anlatır iken, ilk karşılaşmalarından sonra onun hakkında bilgi almak için "hemen bi' soruşturma" yaptığını anlatır.
Ben ise şahsi "hemen bi' soruşturma"mda, araba gibi çarpıp giden, kalbimi tekleten, bir düşten yere düşmüşüm gibi hissettiren bu grubun sadece anlık, bir nefeslik olmadığını keşfettim. Everybody Loves Irene'in Endonezyalı olduğunu öğrenince daha bir farklı hissettim, sanki bana çarpan araba tanıdıkmış, plakası zihnimde kazılıymış gibi.
Arzın gizli köşelerinde kalmış gruplara özel bir alaka duyduğum, takip edenlerin malumudur. Bilhassa Endonezya semaları bu aşamada benim için farklı bir anlam ihtiva ediyor; Marché La Void'in üflediği bu nefes, zamanla ufak çaplı bir fırtınaya dönüştü. Yazılı bir neşriyat için "Türkiye Malezya Olur Mu?" tartışmasına mukabil, bir "Türkiye Endonezya Olur Mu?" araştırması içine girmiş olmam, Endonezya aşinalığımın müsebbidir.
Biliyorsunuz ki, ben şimdi size Everybody Loves Irene'in müzikal parantez açılımını yapacak, cümlenin ögelerini paramparça edecek, altlarına da eliptik çizgiler çekip özne, tümleç, yüklem diye tanımlar ve saptamalar yapmayacağım. Onun yerine, bir çok yazımda yaptığım gibi, "okuyucu, okuduğu şeyin neye benzediğini nereden bilecek?" dilemmasının devamı olan saptayıcı ve tanımlayıcı olmaktan ırak, yarım yamalak cümlelere de meyledecek değilim. Zira grubun Memento Mori klibi, hem gözlerinizi hem kulaklarınızı, ama emin olun ki en fazla da ruhunuzu, yüreğinizi yeterince açıklayıcı bir şekilde etkileyecek:
Müsaade ile, şarkı hakkında bir iki lakırdı etmek isterim.
Kendisiyle ilgili tanımlayıcı bir yazı yazma gereğini hissedenler ve bu yazıyı Latince'nin dehlizlerinden çekenler, Memento Mori cümlesinin, "Ecel'i hatırla" manasında olduğunu bileceklerdir. Burada bir parantez açalım ve diyelim ki; mori bir eylemi anlatmak öte bir süreci temsil eder, cümlenin ögelerindeki bir yüklemden uzak, cümlenin aralıklarında varlığını sürdüren bir gizli öznedir. Dilimizde, aynı farkı ölmek ve Ecel'i gelmek arasında görebiliriz. Ecel, anlık bir ölme -yani yaşamaktan vazgeçme- işleminden çok daha fazlasını temsil eder; belirli bir zamanın kendisidir aslında, yaşanan her anın, her nefesin içindedir. İşte "Memento Mori", bunu hatırlamamızı ister, her nefeste soluduğun oksijenin, azotun, karbonun yanında, Ecel'i de solumamızı salık verir.
Azrail'in, çok değil 5-10 santim ile, elinden kaçırdığı insanlar, Ecel'le yaşamayı bilirler. O insanlar, tabiîdir ki onunla yaşarken, ona göre de yaşayacaklardır aynı zamanda. O yüzden büyük düşler diye görülebilen düşünceler, aslında yapılan bir mutabakattan, bir plandan başka bir şey ifade etmezler. Bu mutabakatın şartları değişkenlik gösterse de, temel şartı hep aynıdır; olabilecek en yakın zamanda, arzın ve arşın birbirine en yakın olduğu noktaya çıkabilmek, oraya varabilmek. Zira Ecel hep tetiktedir, cümlenin arasında gizlenmekten bıkıp, cümleyi ögelerine, insanı da atomlarına ayırmak için beklemektedir ve bunun için ne zaman ortaya çıkacağını sahiden de kimse bilemez. En beklenmedik anda bir anda olup bitecek bu süreç sonunda tek önemli şey, kişinin arşa ne kadar yakın olduğundan başka bir şey değildir. Devamı malumunuz, arzın dibidir çünkü. Ecel'i hatırlayanlar, arşa varmak için gözlerini karartırlar, onlar lakırdılarımı anlayacaklardır. Diğerleri, gözlerinde kapkara bir boşluk olarak gördükleri şeyin aslında hangi amaç için karardığını bilselerdi, olduğundan çok daha güzel bir yer olurdu Dünya.
Ah, işte tüm bunlar, tüm bunlar Irene Yohanna'nın iki dudağı arasından sızan, bir nefeslik bir melodiyle, tüm Evren'in yüküymüş gibi, üzerimden bir gezegen geçmiş gibi, bir epifaniymişçesine iniyor üzerime. Sesim işte böyle kırılıyor benim, böyle nemleniyor gözlerim.
Sanatçı: Everybody Loves Irene
Albüm: The Very First Thing You Must Learn About Flying Is Gravity
Şarkı listesi:
1- The Lullaby Show
2- Crop Circle Me
3- Memento Mori
4- Gravity Always Wins
5- You're My Tragedy
6- Try Try Try
7- Hybrid Moments
8- Uncertainty Anxiety
9- re-EVOlution
10- Hate Sunday
DOWNLOAD.
2 mırıltı.:
memento mori üstüne uncertainty anxiety çok tehlikeli oldu.. gravity soyut bişey artık
Post a Comment