20090629

Change Of Plans; Eksik Nerede?



Kişisel beğeniler, "müzik piyasası" diye adlandırdığımız evrenin yapı taşlarını oluşturuyor. Şu an dimağımıza Ian Curtis ismi yerleşmişse, bunun tek nedeni Tony Wilson'ın Joy Division'ı dinleyip, dinlediğinden memnun kalmış olması. Ha keza yine bugün Atilla Taş kabuslarıyla cebelleşiyorsak bunun altında da Erol Köse'nin beğenisi yatıyor. Denklemden Erol Köse'nin ya da Tony Wilson'ın müzikal damak tadlarını çektiğimiz zaman elimizde hiç bir şey kalmıyor, ben de bu hayati faktöre "Atilla Taş çarpanı" diyorum.

Ben de kendi beğenilerim doğrultusunda hareket ediyorum. Bir şeyi seviyorsam bu tamamen benimle ilgili bir mesele, hayatımın şu saniyesine kadar yaşadığım önemli önemsiz, ufak tefek yüz milyonlarca olay kişisel kimliğimi oluşturuyorsa, mesela 3 yaşında bir kediyi kuyruğundan sallayıp denize atmış olmamın travması bugün hayvanlara karşı fazladan bir hassasiyet yaratmışsa zihnimde, beğenilerim de tamamen yaşadığım olaylarla ilgili ve tamamen öznel.

Fakat, beğenilerimizi yazıya döktüğümüzde, yani içimizdeki tamamen bize ait olan bir şeyi dışarı çıkarıp kamulaştırdığımızda, durum karmaşık bir hale bürünüyor. İnsanlar bir şeyi seviyor/sevmiyor olmanı umursamıyorlar, ama bu durumu dile getirdiğin zaman sorun ortaya çıkıyor; kendi beğenilerin başkalarının beğenisiyle çatışır hale geliyor zira kamulaştığında.

Bu blog'un kuruluş amacında da salt benim beğenilerim yatıyor. Ben buraya ilk harfi koyduğumda, aklımdan geçen şey günde tanımadığım etmediğim bilmem kaç kişinin beğenilerime göz atması değildi; nasıl ki yakın bir arkadaşınla, sevgilinle bir film üzerine, bir albüm üzerine, bir kitap üzerine, bir olay üzerine fikirlerini paylaşırsın ben de "bu albümü çek" diye aynı mesajı üç kişiye yazacağıma bir kere yazayım, o üç kişi de girsin buradan okusun diye bu işe başladım. Bu demek değil ki üç kişinin haricindeki üç milyar kişinin yorumlarını önemsemiyorum, filhakika olumlu ya da olumsuz bir yorum alınca bu blog'a mest oluyorum, zira düşünmem ve yazmam için bir katalizör devreye girmiş oluyor. Ama işte benim beğenilerim bunlar, sen yaza bayılıyorsundur ben kışa, sen dans etmeden duramazsın ben asla dans etmem, sen turşu suyunu limonlu seversin ben sirkeli. Hal böyle olunca bir şeyi neden sevdin, neden sevmedin diye yargılanmak doğru bir tavır olmuyor.

Belirli hususlardaki tavırlarımı burada belli ediyorum. Evet, Türkiye'nin alternatif müzik sahnesi beni tatmin etmiyor, hoşnut bırakmıyor. Bu aslında karamsar bir tefsir değil, bilakis arzulu, umutlu bir duruş. Ben, bununla yetinmiyorum, daha fazlasını arıyorum, daha fazlasının yapılmış olduğuna şahidim, daha fazlasının yapılacağına da inanıyorum ve tam da bu yüzden eleştirimi yoğunlaştırıyorum; kendimizi bu kadar kısıtladığımız için, yıllarca hep aynı özürün arkasına sığındığımız için, tüm bunlar ışığında vasatı kabullenmemiz istendiği için. Benim beklentim, benim doğrum bu değil, o yüzden dile getirmekte beis görmüyorum.

Bir önceki yazımda, daha özel örnekler üzerinden gideceğim demiştim. Örnek bir: Change Of Plans.

İmdi, evvela şunu söyleyeyim; Limbo-Pillow bazılarının sandığının aksine bir "post-rock blog'u" değil. Bir "indie blog'u" da değil. Bir janrı mihraka alıp onun üzerinden, onun hareketine göre yazmıyorum ben, bir janr dinleyicisi değilim, bir müzik dinleyicisiyim. En başından beri yazılarımı takip edenler varsa -siz üç kişinin haricinde- janrlar konusundaki tutumumu biliyordur. Janr dediğimiz zaman ortaya bir şablon çıkarıyoruz, başı ve kıçı belli, tanım aralıkları belli, beklentine göre şekillenmiş bir olgu söz konusu. Bu noktada "bağımsız" tanımına sahip indie janrının bile bağımsızlık bağları var, kendine "deneysel" diye geniş bir sınır çizen bir janrın sınırları konvansiyonellikte bitiyor, "post-rock" diyip rock müzikle ilişkili ama rock'ın ardılı olan bir müziği işaret ediyoruz ama onun da bir yapısı, bir düzeni var.

Change Of Plans bir "post-rock grubu". Kusursuz bir "post-rock grubu" üstelik. Estet bir gözlükle baktığımızda yaptıkları müziğe, iyi'ye dair, güzel'e dair her şeyi barındırıyorlar. Grubun müzisyenleri, kesinlikle ne yaptıklarını biliyorlar, ne çaldıklarının ve ne istediklerinin farkındalar. Estet gözlüğümüzle gördüklerimiz sonucu, Change Of Plans'i harikulade bir grup olarak tanımlayabiliriyiz.

Ama beğeniler ışığında, benim Change Of Plans tanımım hiç de iyi değil. Ve tüm bunların sebebi, yukarıda saydığım nedenler. Müzisyenler ne yaptıklarının o kadar bilincindeler ki, hedefledikleri "post-rock grubu" tanımı için ne yapılması gerekiyorsa yapıyorlar. Benim beğenilerimin "kötü" tanımını haiz olan Change Of Plans'in tek sorunu da bu; Change Of Plans bir "post-rock grubu" ve sadece bir "post-rock grubu". Tırnak işaretlerinin içindeler, boyama kitabındaki Las Meninas'ı boyuyorlar. Haklarını yememek lazım, boyayı kenarlardan kati suretle taşırmıyorlar ve aslına uygun renkler kullanıyorlar ama ben sayısız Las Meninas görmek istemiyorum. En nihayetinde değerli olan da bu değil, bugün kusursuz tablolar yapan Bob Ross'u değil, "abuk subuk" şeyler çizen Dali'yi dahi olarak kabul eden bir dünya dolusu insan var.

Yine de görüyoruz ki biz Bedri Baykam'a bile dahi diyen bir ülkeyiz. Bedri Baykam'ı dahi olarak toplumca kabul etmişiz, ne halt yediği hakkında en ufak bir fikrimiz yok. En fazla bildiğimiz, sen ben gibi peçeteye halvet olmuş olduğu ki dahi sıfatını haiz olmasını gerektirecek bir durum olmadığını dünyadaki bütün erkekler kabul edecektir. Bizim için Bedri Baykam'ın -ki sahiden çok ama çok kötü bir ressam olduğunu görmek için ufak bir google images araması kafi- dahi olması için geçerli tek kriter Türk olmasıdır.

Aynı durumu Change Of Plans ile ilintili olarak yaşadım geçenlerde, eski dergileri karıştırır, o ne yazmışçılık oynarken. Explosions In The Sky'ın All Of A Sudden I Miss Everyone albümüyle ilgili bir kritikte, müzik profesörümüz EITS'ın iyi bir grup olmadığını çünkü tüm şarkılarının birbirine benzediğini söylerken, yazısına "EITS dinleyeceğinize Türkiye'den Change Of Plans dinleyin; aynı müziği yapıyorlar ama onlar Türk ve desteğinize ihtiyaçları var" diye bir ekleme yapmayı da ihmal etmemişti. Yani kısaca, kendini tekrar eden bir grubu dinleyeceğinize, kendini tekrar eden bir grubu tekrar eden bir başka grubu dinlemenin daha akıllıca olduğunu savunuyordu ki savunmasının ana hatlarını oluşturan "onlar Türk", "destek vermeli" söylemleri yaklaşık yirmi yıldır defaatle gördüğümüz zihniyetin devamını işaret ediyordu.

Baktığımız zaman bu zihniyetin köklerini toplum genlerinde, tarihsel devinimlerde bulunuyoruz. Von Hammer'in başımıza musallat ettiği oryantalizm virüsü yüzlerce yıl sonra hala içimizde, kendimizi diğerlerine göre tanımlıyoruz ve "bon pour L'Orient" olmak yeterli bir tatmin edicilik barındırıyor bizim için. Zaten biz bilimsel gelişmelerde geride kaldık ama yine biz İstanbul'u feth ettiğimiz için Avrupa'ya kaçışan ve ekseriyetle İsviçre, Avusturya, İtalya gibi bölgeleri "Mama mia, il Turchi!" dememek için tercih eden bilim insanları, kendilerini yerinden yurdundan eden Türklere kıl olduğundan ve Türklerin eşi benzeri görülmemiş savaşçılıklarıyla baş edemeyecek olduklarından çeşitli Ali Cengiz oyunlarıyla, ulaştıkları ilim seviyesini Türklere düşman devletlere peşkeş çekmişler ve işte bu sayede Türkler "hasta adam" olmuşlardır. Bütün Avrupa birleşmiş, hasta adama eziyet çektirmiştir zira birleşmeselerdi kesinlikle sağlam bir dayak yiyor olurlardı. Yine de bizim paramız yoktu, silahımız yoktu, topları sırtımızda taşıdıydık, biz kağnılarla silah sevkiyatı yaparken küffar "no ammo" hilesi yaptıydı. Hakem golümüzü vermemişti, federasyon düşmanımızdı, Kutsal İttifak vardı, herkes bize karşıydı, Anadolu'dan şampiyon çıkmazdı ama şerefli mağlubiyet almıştır, gönüllerin şampiyonuyduk. Bunlar resmi tarih bakış açısıdır, endoktrinasyon şırıngasının üzerinde yukarıdaki paragrafın geniş hikayesi yazıyor. Çok ilginç ve komik bir standartı vardır bu toplumsal bilinçaltının. Mesela fes ile ya da Mehterane-i Hûmayun ile kendimizi tanıtmaktan büyük bir haz alırken, develere ya da bıyığa karşı anlaşılmaz bir hassasiyet barındırırız; hepimiz bıyıklı mıyız canım, hala develere bindiğimizi nereden çıkardın cahil Amerikalı!

Bir yavrucağı işte bu ruh haliyle büyütüp eğitirsen o da yarın bir gün "EITS dinleyeceğine Change Of Plans dinle nasıl olsa aynı şey" diyecektir, Bershka yerine Bücürüks Giyim'den alışveriş yap diye öğütte bulunacaktır. Ama sorduğumuzda, bu "destek verin" söyleminin işaret ettiği destek nasıl bir destek, bu imkansızlık nasıl bir engel bunu açıklayamayacaktır. Vasatın, parlak olmayanın, tekerrür edenin arkasına sığınmak için yeni bir şey lazım; binlerce dolarlık gitarı kullanırken, "plak basmamız elzem!" dürtüsüyle afilli plaklar bastırırken, Milano moda haftasından fırlamış gibi sahneye çıkıp fotoğraf çektirirken imkanlar kısıtlı değil, ama parlak bir şey yaratmadığında Türkiye'de imkanlar öyle kısıtlı ki kayıt yaparken eski teypleri ekmek arasına koyup yiyorduk.

Bu haliyle Change Of Plans'in çağrıştırdığı şey tam olarak şu; "post-rock grubu kuralım" diye yola çıkmış bir kaç kişi, buna uygun müzikler icra ediyorlar, internet sitelerinden tut plak kapaklarına kadar her şey post-rock kokuyor, çok fazla kokuyor. Ben parfüm sevmiyorum, bana ten kokusuyla gelin, Sibel Can gibi bir şişe L'Eau d'Issey boca etmiş bir kadın yok arzularımda benim, ensesi misk-i amber gibi nem kokan bir kadın var. Duyguları harekete geçiren budur, diğerine her parfümeride denk gelebiliriz. Change Of Plans'in müziğini de her müzik markette kırmızıyla "post-rock" yazan reyonda bulabiliriz, her "post-rock blog'u"nda rastlayabiliriz. Ve nasıl bir müzik olacağını, nasıl kokacağını biliriz.

Tüm bu düşüncelerimi kabartan şey, yazının başındaki klip oldu. Sing, Change Of Plans'in Best Mountain ep'sinden. Klip, Adalar'daki bir pansiyonda çekilmiş; bir kız var, eski perdeler, eski eşyalar, o eşyalardan alevlenen Kayıkta Konuşan Adam'ın anıları. Teşekkür ederim, Adalar pansiyonlarında yapılmış hiç beklemediğim vuruculukta bir kliple karşılaştım. Teşekkür ederim, hiç bir anlam ihtiva etmeyen vokallerin eşlik ettiği kusursuz bir "post-rock" şarkısı dinledim. Janra da, Adalar'a da, Adalardaki pansiyonlara da tutkuyla bağlı olan bendenizde uyanan duygunun yekünü sıfır, işte bu kadar sevdiğim şeyin birleşmesine bile kayıtsız kalabiliyorsam eğer, yıllardır kafamı bir şekilde kurcalamış olan Change Of Plans ile ilgili hükümlerimi kendimce doğrulayabiliyorum rahatça.

Başlıbaşına vokalin kendisi bile şarkının nev-i şahsına münhasır bir kimlik taşımadığını gösteren bir unsur benim açımdan. Sigur Rós'un başımıza musallat ettiği bu anlam taşımayan vokaller belası bir türlü yakamı bırakmıyor. Bildiğimiz şey, Sigur Rós'un vay anasını dedirtmek için atmadığı takla olmadığı, bu duruma vakıfız. Ama Sigur Rós'a ait bir şeyi orada tutmak, bulaştırmamak gerekiyor. Efendim sesin enstrüman şeklinde kullanımı savunmasını kabul etmiyorum, senin içinden çıkan duyguların dışa vurumu "eeuuvv" değil, mağara adamları arasındaki iletişim de değil konumuz, müzik. Sese enstrüman değerini vermeye sebep tek kriter ses tellerinden müzikal bir tını ortaya çıkarmak ise, yarın bir gün eloğlu mikrofona karşı zarıl zarıl bir zarta salarsa ve zartası eskaza melodik olursa, kabaetimize de enstrüman payesi biçmemiz lazım gelir. İşte bu durumun benim lûgatımdaki karşılığı "ben de yapmalıyım"cılık ve "ben yaptım oldu"culuktur.

Onun haricinde Change Of Plans üyeleri harikulade insanlardır, sineğe zararları yoktur, yağmur altında erirler; bilemem, ilgilenmem de. Bildiğim şey, "post-rock grubu" kuralım diye hareket ettikleri, "post-rock" yaptıkları, bir türlü de o tırnak işaretlerinin içinden çıkıp "post-rock" değil de müzik yapmaya başlamamış olduklarıdır.

Tırnak işaretlerinin dışındakilere gelince; o da bir başka yazının konusudur.

12 mırıltı.:

Vaykorus said...

"Change Of Plans" çok sevdiğimden değil, hatta aynı dili konuştuğumuz için değil,hatta ve hatta elemanları tanıdığım için de deği ama haksızlık ettiğini düşünüyorum. 2 Kulağı olan her insanın müzik dinleme zevki gün geçtikçe yol aldığını benim gibi senin de bildiğini düşlüyor, her grubun geçiş evresi olduğunu da hatırlatmak istiyorum.

Herşeyin başı, ortası ve sonu olduğu gibi, "Change Of Plans"in yeni kayıtlarını bekleyebilir, yada aynı dili konuştuğumuz yetmiyormuş gibi, bir de sevdiğimiz sesleri örgüleyen YERLİ projeleri de dinlememeye devam edip, özen göstermelisindir. Belki de sindir.

Batırmayı sevmem, ara bulucuyumdur. Yazı ve blog için teşekkür etmeyi ihmal edemem. Devam..

Anonymous said...

eyvallah son 3 yazıdaki teşhisler doğru da kime faydası dokunur bilinmez. "ben de yapmalıyım, ben yaptım olducular" vaz mı geçecek üretmeye çalışmaktan.. "taklidin taklidini yapanlar" yazıklar olsun bize mi diyip kendi yollarını mı çizecek.. kızdığınla, söylendiğinle kalırsın sadece (: neyse albüm yazılarını özledik... bekliyoruz.

dream endless. said...

Eleştirinin amacı belirli bir tavra sahip olmaktır, bir duruş edinmektir, doğrunu ortaya koyup onu savunmaktır. Benim için muteber olan da bir adamın yazılarımdan yola çıkıp ben ne halt ediyorum böyle diye dövünmesi değil, benim tavrımın elle tutulur ve meşru bir hale gelmesi. Bu güç, herhangi bir şeyi değiştirme gücünden daha büyüktür, o yüzden kimse söylediğiyle kalmaz.

baran said...

insanların samimi/samimi değil,taklitçi/taklitçi değil,sıradan/sıradan değil tarzı söylemlerini anlayamadım hiç.
ya da insanlardaki bu "müziğe değer verme" kavramının içindeki derin eksiklikleri çözemedim hala.
tut ki cop sigur rosa benzemek için "anlamsız vokal koyak ulan" desin.tut ki cop "post rockın dışına çıkmıyoruz arkadaşlar,sakın ha" desin,tut ki cop "kendimizi tekrarlıyoruz" desin,tut ki cop "zaten dinleyenler de türk olduğumuz için ayrı bir sempati gösterir" de desin.sen cop'u sigur ros'tan ayıramıyorsan,cop u post rock sınırlarının dışına "sen" çıkaramıyorsan,sen kendini tekrarlıyorsundur sanki.

integral said...

insanların samimi/samimi değil,tekrarlayan/tekrarlamayan,sıradan/sıradan olmayan tarzı söylemleri hoşuma gitmiyor.bu bir post rock,bu bir deneyselizm göstergesi,bu bir manifesto,bu bir indie kırıntısı,bu ise aslında etiketin ardını açan bir hayal gücü.
bu öyle bir hayal gücü ki,"post rock yapalım hadi" diyen cop'a da gider,"kendimizi tekrarlayalım" diyen cop'a da gider,"sınırları aşmayalım aman dikkat" diyen cop'a da gider,"vokalde sigur rosa benzeyecem hüseyin,biz de sigur ros olacaz" diyen cop'a iki üç kere gider.
change of plans;eits'in,mogwai'nin,sigur ros'un arasına soktuğum,"post rock yapsınlar ulan ben kafada alem yapıyorum" dediğim müzik grubu.bırak post rock yapsınlar.hatta bırak post rock yapalım desinler.sen onları birine benzetiyorsan eğer,on tane ep yapan ve onu da "birbirine benzeyen" cop olursun sen.sigur ros'un vokalini çalan cop olursun hatta.

dream endless. said...

İki yorum arasındaki farklar çok enteresan. Naçizane temennim, bir kere düşünüp iki kere yazmanın değil, iki kere düşünüp bir kere yazmanın daha muteber olduğunu anlamanız yönünde.

Ben CoP'un, tut şunun ucunu döşeyelim abi bilinciyle müziklerini bir başka şeye benzettme gayretine girdiklerini düşünmüyorum, buna yönelik bir yorumda da bulunmadım. Mesele subliminal bir dürtüyle yaşanan bir süreçten ibaret, farkında olduklarını da düşünmüyorum. Kanaatim, yetinmeci oldukları yönünde, standartlarını belirli gruplara ya da janr tanımına göre belirledikleri yönünde. Bu yüzden de o standartların, o tanımların içinde kaldıkları yönünde.

Bu bir post-rock, bu bir deneysellik göstergesi ve deneysellik gösterisi falan değil, post-rock falan değildir müzik, janr değildir, müziktir. Müziğin deneysellik göstergesi de olmaz, manifestosu da olmaz, kendini bunlara göre şekillendirmez müzik. İçten çıkıp parmaklara, ses tellerine ulaştığı haliyle şekillenir, müzik olur. Deneysellikmiş, manifestoymuş, bu tip somut tanımların hepsi sonradan giydirme, tepeden inme kavramlardır. O yüzden hiç bir şeye gitmez.

Bırakayım CoP post-rock yapsın, isterlerse post-rock değil Tarık Mengüç'le split plak yapsın, ben yapmasın demiyorum, deme cüretine ve şaşkınlığına sahip değilim. Ben sadece insanların yaptığını kendi eleğimden geçirip, elekten çıkanları da diğer insanlara sunuyorum. Benim eleğim, benim sunumum, benim sözlerim, benim fikrim. Tüm bunlar nasıl benim CoP yorumumda suçlu olmama, tekerrür eden olmama yol açıyor, bu da yüzyılın tartışma konusudur.

eat your parents said...

Şahsım adına konuşuyorum, change of plans varlığından asla rahatsız olmayacağım bir grup. Diğerlerinden, yeni keşiflerden fırsat buldukça dinlerim. Ama onları dinlememin sebebi türk olmalarından dolayı değil her ne kadar post-rock adına yeni birşeyler sunmasalardan az bucuk yolda yürürken, otobüste kafayı cama dayadığında hissettirdiklerindendir. Zaten grup ya da şarkı sevgisinin diğer pek çok zevk meselesinde olduğu gibi tartışılması zaman kaybından öteye gitmeyecek bir durumdur.

Ama böyle bir konuya mevzubahis olan grup Proudpilot, Nekropsi ya da RFOA değilse kafayı kaşıyıp bir düşünmek lazım önce "Neden CoP?" diye. Sorgulamamak, aksini yapmak tutuculuktur, bağnazlıktır hatta müzikal milliyetçiliktir. Eleştiri, algılayabilene fayda sağlar. CoP çevresiyle etkileşimde ve iletişimde olan bir grup ve gerektiği şekilde değişime uğrayabileceklerini düşünüyorum. Siz "böyle kalsınlar, aman laf gelmesin" diyorsanız onu bilemem.

Mutlu olun, mutlu kalın.

dream endless. said...

Teşekkür ederim yorumun için öncelikle.

"Neden CoP?" sorusu sahiden de önemli bir soru, cevabı da galiba kendilerinin "Türkiye'nin en tumturaklı post-rock grubu" tavırlarında yatıyor.

Kendi adıma ben de CoP'un varlığından rahatsız olmuyorum. İcra ettikleri müzik nezdinde de, hiç fena olmayan şeyler yarattıklarını düşünüyorum. Ama bir yerde ters giden bir şeyler var ve bunların etkisi müziklerini gölgeliyor. Bana kalırsa onlar bunu olumlu bir şey zannediyorlar, müziklerini ikinci planda tutar gözüken bir müzik grubu olarak janrın, plakların, kliplerin, fotoğrafların, kalıpların daha mühim olduğunu düşünürmüş gibi hareket ettikleri kanısındayım.

Keşke kaldırsalar o perdeyi de sadece müziklerini tahlil edebilsek.

integral said...

tartışılan konunun change of plans olduğuna inanmıyorum.change of plans'ten ziyade,içimizde oluşturduğumuz müzikal kriterlerin bizi daha seçici ve daha orjinal birer müzik dinleyicisi haline getirdiğine inanıyoruz.ben bu düşüncenin yanlış olduğuna inanıyorum.aslında kötü grup,yapamayan edemeyen grup yoktur bence.algıda tekdüzeleştirmenin bizim sorunumuz olduğuna inanıyorum.dolayısıyla dinlediğimiz müzikte özgürleşememe sorununu da gruplara mal ettiğimizi düşünüyorum.

dream endless. said...

Tartışılan konu elbette Change Of Plans değil. Change Of Plans sadece tartışılan konudaki bir örnek, tümevarmada kullanılan bir fikir basamağı.

Ama benim anlamadığım şu; hali hazırda zaten kendisinin tekdüze olduğu neredeyse noter tarafından tasdiklenmiş, kendi müziğini özgürleştirmemiş bir grubu eleştirirken nasıl insan kendi tekdüzeliğini veya mahkumiyetini gruba mal edebilir?

Eğer ben Change Of Plans'i eleştirirken bu müziği havsalamın almadığını, çok değişik çok farklı çok anlamsız bir müzikle karşı karşıya olduğumu söylemiş olsam tekdüzelik ya da özgürlük argümanı kullanılabilir. Bunun taban tabana aksi bir şekilde, anlamamayı değil ezberden bıkmayı esas olarak belirliyorsam bu söylediklerin fena halde havada kalıyor.

Anonymous said...

İnsanlar "tırnak işareti dışında bir müzik", veya genel olarak sanat görmek istiyorlarsa KENDİLERİ harekete geçmeli.

Bilmiyorum nedendir, insanlar bu camiada hep birbirlerine çıkışıyor. "Kalıplaşmış bu müzik." "Ne üretiyosunuz ne müzik yapıyosunuz. Üç notalık herifler" kalıbı yapıştırmak da kişilerin farkında olmadan benimsedikleri ve dışına çıkamadıkları bir kalıp. 'Entel boyutlarda' "onu taklit etmişsin, bunu boyamışsın" demesi gerçekten kolay diye düşünüyorum. Ne yazık ki her insan gücü yettiğine basıyor bu damgaları. Fakat göz açıp bakınca dünyada okadar beter vakalar görülüyor ki; örneklemedeki 'attitude corruption' ve 'başkalarının kalıbını alıp modifiye etme' yanlarında karıncadan bile küçük kalıyor. Ve de biz bu insanları, ne kadar inkar edersek edelim, DİNLİYORUZ.

Dolayısıyla 'kaliteli müzik elitizmi' kalıbını bir yana bırakmalı. Dünyada her türlü müzik hep birbirinden esinlenerek yapılıyor. Bize de ülkemizdekiler kolay eleştirilebilir diye onların üstüne düşmeyelim.

Since when do we care so much?

dream endless. said...

Tırnak işareti dışında müzik veya sanat görmeyi isteyenler kendileri harekete geçsinler fikrini, güzel futbol izlemek istiyorsa Hıncal sahaya çıksın yorumuna benzetiyorum. Bir şeyi analiz etmek ve bu analizden de bir eleştiri sentezlemek için ortaya daha iyisini koyma zorunluluğu yok.

İnsanlar birbirine çıkışmıyor. Aslında tam tersi şekilde insanlar birbirini pışpışladıkları için ufacık şey gözde büyüyor. Şu an piyasada olan bir çok Türk grubunun 4-5 sene önceki hallerini, enstrümanın e'sinden bihaber olmalarını, buna rağmen pışpışlar ve kişisel ilişkiler seviyesinde bir yerlere geldiğini çok iyi bilen biri olarak söylüyorum bunu. Benim derdim de zaten bu pışpışla; bir şeyin büyütüldüğü kadar olmadığını söylemek ne zamandan beri çıkışmak oluyor ki?

Dünyadaki vakalar konusunda söyleyebileceğim tek bir şey var. Hali hazırda yorum bu blog'a yapıldıysa, blog'un üstüne alınarak cevap veriyorum ki; tırnak içlerinin içinde olan hiç bir gruba kıymet yüklenmedi bu sayfalarda. Buna, insanların en fazla DİNLİYORUZ dediği Sigur Rós da dahildir, gözümde değeri Change Of Plans'ten fazla değildir mesela. Çünkü benim algım, filtrem nayninay değil, müziği herkes yapıyor. Önemli olan hangi saikle ve nasıl yapıldığı. Kaliteyi de müziğin mastering'i, melodilerin uyumu, şarkıların geçişi falan değil, müzisyenin tavrı belirliyor benim için.

Bu yüzden de, yazıda belirttiğim gibi, kötü diyemeyeceğim bir müzik yapmasına rağmen, beş para etmez post-rock kalıplarına kendini sokmaya çalışan ve bu şekilde de müziğinden feragat etmeyi göze alan bir Change Of Plans benim çin "kalite" ihtiva etmiyor. Yoksa varsın ondan bundan esinlensin melodileri, dert melodiyle bitmiyor benim filtremde.

Kendi adıma söyleyebileceğim bu kadar bu eleştiriye.