20100108

2009; En İyi 20 Albüm.

Geride bırakılan senenin en iyi albümlerinden ya da filmlerinden ya da konserlerinden bahsetmek ilk kimin fikriydi, bilmiyorum. Fikrin özünde ne gibi bir amaç mevcuttu, bilmiyorum. Tek bildiğim şey bunun artık ritüelleşmiş bir eski yıl geleneği haline gelmiş olması. Bu açıdan bakınca da ortaya fazlasıyla eğlenceli bir şey çıkıyor. Yılın bir döneminde karşılaştığım herhangi bir albümü dinlerken örneğin, o albümün yıl sonunda kendimce karalayacağım bir en iyiler albümünde aşağı yukarı hangi sıraya düşeceğini tahmin etmeye çalışmak bile başlı başına bir haz kaynağı. Eh, bir de bu listeyi kişisel beğenilerin törpülenmesiyle ortaya çıkmış ve ilgilisinin de ilgisini bu şekilde çekmiş bir mecrada yayınlamak söz konusuysa eğer, ilgilinin -ekseriyetle namevcut- en iyiler listesiyle bir mukayese işine girmesinin de eğlenceli olacağını düşünmekteyim. Öte yandan, tembellikten ya da kimbilir hangi nedenden ötürü bu blog'da yer almayan albümler hakkında iki kelam etme, bir de download için link sıkıştırma fırsatının da dahliyle, işte benim sandalyemden 2009'un en iyi 20 albümü:


20) Russian Circles - Geneva
Russian Circles hayatımıza Enter gibi karavana şarkı bulmanın pek zor olacağı bir albümle girdi. Genelde bu tip kusursuz albümlerle sahneye çıkan grupların önündeki en büyük engel, attıkları ilk adım olur. Ne yazık ki Station bu korkunun çalılıkta kırmızı ışıklar saçan gözleriydi;Geneva'da sivri kulakların da belirginleşmeye başladığını görüyoruz. Russian Circles dinleyicisinin yüksek beklentilerini tam anlamıyla karşılayamamşı; Enter'la mukayese edilmesi güç bir albüm olsa da, muadilleri arasından sıyrılmış, listede yer almayı hak etmiş bir albüm olduğunu düşünüyorum Geneva'nın.



19) Maybeshewill - Sing The Word Hope In Four-Part Harmony
Maybeshewill Japanese Spy Transcript gibi herkesi büyüleyen bir albüme imza attıktan sonra kendi formüllerini tekrar edip 65daysofstatic gibi fabrikasyon işler yapmak yerine müziklerini bir deneme-yanılma işlemine tabi tuttular. Elektronik ögelerin yerini çınlayan drone'lara ve metal riff'lerine bırakmasının son halkası olarak görebiliriz Sing The Word Hope In Four-Part Harmony'yi. Öte yandan deneyselliğin, her yemekten bir kaşık koyulan tabldot öğününden farklı bir noktaya değerlendirilmesi gerektiğini de unutmamak gerekir ki bu albümün daha üst sıralara uzanamamasının yegane açıklamasıdır.


18) Mono - Hymn To The Immortal World
İnsanlar sebepsiz yere -ya da çok salakça sebeplerle- salt müziğe değil, janrlara tanrı muamelesi yapıyorlar. Eğer adı post-rock olagelmiş janrı tanrı olarak ele alsaydık, peygamberlerinden biri olarak muhakkak Mono'yu gösterirdik. Belirli kurallar tebliğ etmiş ve bir "cemaat-i kâmil" haline gelmiş Mono Hymn To The Immortal World ile sinematografik bir müzik kavramı yaratmıştı. Şarkıların kendi içlerindeki hikayesi, teneffüsleri, süregelen hayatları Mono'nun neden "seçilmiş" payesine layık olduğunu açıklamaya yetiyor.



17) The Black Heart Procession - Six
Plak şirketi bulma sorunlarının sona ermesiyle birlikte açıklanan yeni The Black Heart Procession albümü şüphesiz senenin en heyecan verici havadislerinden biriydi. Ne var ki albümün kendisi, yarattığı heyecanın gerisinde kalarak şüphesiz senenin en büyük hayal kırıklığını yaşattı. Beklentileri denklemden attığımızda ise bir şekilde ruhumuza ulaşmayı başarmış bir albüm olduğunu söyleyebiliriz Six için. Çuval giyse yakışır kabilinden değerlendirebileceğimiz kişiler gibi gibi The Black Heart Procession'ı Gökhan Tepe coverlasa dinlenir kategorisinde değerlendirdiğim için, yarattığı tüm hayal kırıklığına karşılık Six'i mühim buluyorum.

16) Hildur Gudnadóttir - Without Sinking
Ayinesi iştir kişinin derler; son zamanlarda İzlanda'nın ayinesi işi değil, ismi olmuştu. Kavramları kurcalamaya pek meraklı yaramaz ve şımarık çocuklar kendini ya da başkalarını taklit ve tekerrür ededursun, şımarık çocukların oyuncağı olmayan Hildur Ingveldardóttir Gudnadóttir atmosferi kasavet yüklü bir ada ülkesinin müzikal dökümünü yapıyordu. Gudnadóttir'in çellosundan terk olan notalar keder verici, sert, kaldırılması güç gerçekler gibi ruhu örseliyor.




15) Katatonia - Night Is The New Day
Katatonia gibi geniş bir hayran (müşteri olarak okuyunuz) kitlesine sahip bir grubun üç sene gibi uzunca bir süredir herhangi bir satılabilir materyal üretmemiş olması işin finans yönüyle ilgilenenler açısından büyük bir gelir kaybı olarak nitelendirebilir. Öte yandan The Great Cold Distance gibi en hafif tabirle "boş" olarak nitelendirilebilecek bir albümden sonra grubun kozasını örüp üzerinde Night Is The New Day yazan parlak kanatlarla çıktığına şahip olanlarımız için üç sene gibi bir süre olsa olsa optimum koza istirahati olabilir.



14) Piano Magic - Ovations
Bir grup düşünün, 15 yıla yakın zamandır müzik yapsın ve tüm bu süre içerisinde hiç bir aşırılığa, saçmalığa adı karışmamış olsun, imza attığı 10 tane albümün içinde bir tane bile gereksiz nota, ilgi çekmek için uydurulmuş bir prodüktör süsü, yer doldurmak için gökten zembille inmiş bir fazlalık olmasın. Piano Magic hep aynı; aynı sadelikte, aynı samimiyette, aynı doygunlukta sakin sakin müziğini yapmaya, dinleyicisini memnun etmeye devam ediyor. Ovations çığır açma potansiyeli taşıyan akıl almaz bir albüm değil ama her Piano Magic işi gibi, olması gerektiği gibi bir albüm ve bu yetiyor.


13) Arms And Sleepers - Matador
Arms And Sleepers bundan 3 sene önce bir araya gelmiş bir grup ve bu grubun sadece 2009 yılında neşredilen bir ep, bir split, bir de stüdyo albümü olmak üzere üç adet neşriyatı var. Bir formül belirleyip o formül üzerindeki yol hatlarını takip ederek bir şeyler üretmek kolaydır ama ortaya çıkan şey bir süre sonra plastik kokar; Arms And Sleepers'ın hiç bir işinde etiket yok, zanaat ile ortaya çıkmış bir sanat var. Matador bu yönden güçlü bir albüm ama en güzel yanı, Arms And Sleepers'ın geleceğine dair ipuçları barındırıyor olması.



12) The American Dollar - Ambient One
Müzisyenlerin kendi eserlerini yeniden yorumlama ya da akustikleştirme girişimleri genelde kızartma tavasında kullanılan pis yağla yapılmış öğrenci yemeğinin tadını anımsatıyor. The American Dollar'ın kendi naçizane klasiklerini yeniden yorumladığı albüm Ambient One ise farklı tariflerin denendiği, farklı baharatların öne çıktığı, farklı tat dengelerinin hüküm sürdüğü yepyeni bir ziyafet.





11) Callisto - Providence
Sludge ve post-rock birbirleriyle dirsek teması içinde bulunan, zaman zaman birbirlerine tatsız el şakaları yapan janrlar. Callisto bu iki janrı harmanlarken yırtık brutal vokaller yerine duygusal temiz vokaller, çınlayan drone'lar yerine melodik riff'ler ve yer yer fusion tonları taşıyan bass'lar ya da üflemeliler gibi janr kırmızı çizgileri içinde yer almayan enstrümanlardan istifade ediyor. Providence bu üslubun kendini bulduğu ve olgunlaştığı bir albüm; gerek enstrüman hakimiyeti, gerek beste becerisi gerekse sözlerin hedefi çerçevesinde değerlendirilince Callisto'nun şimdiye kadar tartışmasız en iyi albümü olma niteliğinin yanı sıra senenin de en iyileri arasında.

10) Jeniferever - Spring Tides
Başka başka gruplarla mukayese edilerek ya da onlar üzerinden tanımlanarak geçen bir süreden sonra Jeniferever'ın kendi yörüngesine oturduğu albüm Spring Tides'ta grup adına müzikal bir devrimin yaşanmış olduğunu söylemek hata olur ama isteneni, bekleneni, hedefleneni vermiş olduğunu söyleyebiliriz. Gözümüzün önünde "çok iyi grup"lardan biri büyüyor beyler bayanlar, gözünüzü kırpmamaya, kulaklarınızı tıkamamaya çalışın.




9) Pelican - What We All Come To Need
Pelican'ın sene içinde çıkardığı Ephemeral, gereksiz olarak tanımlanabilecek bir ep idi. Peşi sıra gelen albüm, What We All Come To Need'ten sonra ise ep'nin iştah açıcı bir meze olarak masaya konmuş olduğunu anlamış olduk. Zira tadımlık bir şarkıyla kursağımıza oturmuş yumru, albümün ilk şarkısıyla beraber şeker gibi erimiş, açlığımız tavan yapmıştı. Pelican'ın enerjisinin farklı bir faza büründüğü albümün en fazla göze çarpan yanı kuşkusuz ki albüm kartonetinde adı geçen konuk sanatçılardı ki müzikal çeşnilerin geniş yelpazesini açıklamak için Aaron Turner, Greg Anderson gibi isimleri telaffuz etmek yeterli olacaktır.

8) Whitetree - Cloudland
İçinde yaşadığımız zamanın ve üstünde yer aldığımız zeminin en önemli bestekarlarından olarak gördüğüm İtalyan piyanist Ludovico Einaudi'nin Almanyalı electronica grubu To Rococo Rot elemanlarıyla birlikte oluşturduğu Whiteland, ilk albümü Cloudland ile sessiz sedasız bir şekilde filizlendi. Yan projeler genelde yapay gölet gibidir ama bu örnekte o göletin okyanus büyüklüğünde olduğunu söylersek abartmış olmayız; Cloudland alışıldığı üzere fevkalade notalardan müteşekkil besteler ve eşlik eden sade ama etkili elektronik aksamlar ile yılın en büyük sürprizi oluyor.


7) Nadja - Under The Jaguar Sun
Üretkenliğin tecessüm olduğundan ve Nadja isimli bir gruba büründüğünden neredeyse eminiz. Nadja bu yıl içinde tamı tamına 7 (yazıyla, yedi) işe imza atmış olsa da kanımca aralarında en fazla ön plana çıkan, Under The Jaguar Sun albümüydü. Biri drone'lardan ibaret soundscape'ler, diğeri de yine drone'ların ağırlıkta olduğu şarkılardan oluşan iki albümün birlikte dinlenmesi prensibi üzerine yapılmış Under The Jaguar Sun ile Nadja, Neurosis ve Rosetta'dan sonra benzer deneyi muvaffakiyetle gerçekleştiren gruplardan biri oluyor.



6) Balmorhea - All Is Wild, All Is Silent
Senenin henüz başında çıkmış yeni Balmorhea albümü All Is Wild, All Is Silent The Pit and The Pendulum'daki o gıcırdayan, ürkütücü sarkaç gibi koca bir sene boyunca üzerimizde sallanmaya, tam dik açıda vücudumuzun bir noktasını teğet geçmeye devam etti. Yıllardır beraber olduğun birinin gözlerinin içine bakıp aşık olduğun o ilk güne dönmek, aynı hissi taşımak gibi Balmorhea dinlemek; tüm o tanıdıklık hissine eşlik eden bir tazelik hali söz konusu. Albümün Machinefabriek, Eluvium, Helios gibi isimlerce remixlendiğini de hatırlatmak gerek.



5) Jesu - Infinity
Justin Broadrick kendini sınamak için yeni engeller icad ediyor; herhalde ben de Justin Broadrick olsaydım sadece "şarkı yapmak" ile tatmin olmazdım. Fakat bu açıdan bakıldığında bile 50 dakikalık tek bir şarkı yapıp bunun içinde bütünselliği yakalama gayreti fazlasıyla zalimce bir engel. Ne var ki Infinity başındaki bir iki dakikayı saymazsak, Jesu adı altında sıralayabileceğimiz en dolu işlerden biri olmayı başarıyor. Zorluğun güzelliği koşulladığını düşündüğüm açıklamasıyla beraber, güzellik skalasında bir numarada olduğunu söyleyecek kadar ileri gidebilir, Heart Ache ve Silver tutkunlarını kızdırabilirim.

4) Long Distance Calling - Avoid The Light
Almanyalı grup Long Distance Calling, bundan önceki kayıtlarında karmaşanın içinde kaybolmuşken Avoid The Light ile hiç de sakinleşmeden kaosu intizam ederek karşımıza çıkıyor. Albüm her ne kadar Katatonia özlemi çeken bazı dinleyiciler için tek bir şarkıdan ibaret olsa da, Katatonia ekseninden bağımsız düşünüldüğünde eksiksiz ve boşu olmayan bir albüm olarak duyu organlarımıza kazınmayı bildi.





3) Blueneck - The Fallen Host
Üç yıl öncesinin en büyük sürprizlerinden ve keşiflerinden biriydi Blueneck pek çok kişi için. İngiltere'nin dünya müzik atmosferine eksiltmeden her yıl hediye ettiği diğer fevkalade underground gruplar gibi "one-hit wonder" olduğu düşünülmüş, üzerlerine koca bir bardak soğuk su içilmişti ki Blueneck The Fallen Host ile teşrif etti. Üç yıl önceki "wonder"larını tarumar edip yerine daha görkemli bir yaratabilmiş bir grup Blueneck, The Fallen Host ile kirli, paslı, kasavetli bir sükunet sunuyor.



2) Exxasens - Beyond The Universe
Tek kişilik İspanyol ordusu Exxasens, uzayın katı, yapışkan esîrinde seyir etmeye, karşılaştıklarını seyir defterine yazıp bize aktarmaya devam ediyor. Seyir defteri, sayfa 2: Uzayda örümcekler var, ses telleriyle ördükleri kat kat ağlar insanları hapsetmeye görsün, örümceğin midesine inene dek ateşli kabuslarda ecinniler görüyor, gaipten sesler duyuyor, bir yandan bitap düşerken bir yandan da daha fazlası için umut besliyorsunuz. Uzak olmayan bir galaksinin bir köşesinde karşılaştığımız uzay örümceklerinin bu kadar çekici olacağını bilseydik Lagari Hasan Çelebi gibi havalanırdık gökyüzüne zaman kaybetmeden ve doğru zamanı beklemeden.

1) Isis - Wavering Radiant
Bir grup daha ne kadar iyi olabilir, bir albüm daha ne kadar yukarıya çıkabilir? Tanrı'nın yüzünü görmeyi bırak, ona dokunup hissedebilmek söz konusuysa ondan sonraki adım vahdet-i vücud olup, evrenin tahtına çıkmak mı olacak? Wavering Radiant iyinin ne kadar daha iyi olabileceğini, yukarının yukarısını, Tanrı'nın kanının damarlarımızda dolaşmasının ne menem bir şey olduğunu gösteriyor. Barındırdığı yegane çizik, bozuk, kusur olsa olsa albüm kapağı olabilir kanımca, ki o da zerreden hallicedir.




1- Isis - Threshold Of Transformation
2- Exxasens - Stars In The Desert
3- Blueneck - Waving Spiders Come Not Here
4- Long Distance Calling - The Nearing Grave
5-
6- Balmorhea - Remembrance
7- Nadja - Sun1Jaguar
8- Whitetree - Other Nature
9- Pelican - The Creeper
10- Jeniferever - Ox-Eye
11- Callisto - Rule The Blood
12- The American Dollar - Anything You Synthesize
13- Arms & Sleepers - Matador
14- Piano Magic - March Of The Atheists
15- Katatonia - Idle Blood
16- Hildur Gudnadóttir - Opaque
17- The Black Heart Procession - Liar's Ink
18- Mono - Silent Fight Sleeping Dawn
19- Maybeshewill - Our History Will Be What We Make Of It
20- Russian Circles - Fathom

DOWNLOAD.

12 mırıltı.:

Serdar ~ vordven said...

Katatonia'nın listede olmasına çok şaşırdım. Ne olursa olsun :)

Teşekkürler tüm liste için.

Leif said...

Evlere şenlik, sokaklara bayram.

Serdar ~ vordven said...
This comment has been removed by the author.
dream endless. said...

The Great Cold Distance varken Night Is The New Day'e "en kötü" demekle haksızlık yapmış oluruz bence, hem birini olmadık şekilde yücelterek hem de birini fazla küçümseyerek. Katatonia'nın en iyi albümü değil kesinlikle ama mukayese ettiğimiz albümlere bir baktığımızda, kıyasa dahil olması bile bu albümü önemli bir konuma taşır bence.

Kutluğ said...

2008'in en iyileriyle takibe başlayıp 2009'a yorum yazmak varmış.Öncelikle ben de bir ilk 20 listesi düşünseydim üç aşağı beş yukarı böyle bir şey çıkardı sanırım.Elinin ve kulağının şirazesi böyle uyumlu birinin yazılarını okumayalı epey oluyordu.Ayrıca geçenlerde rastladığım bir yorum üzerine iki kelam edeceğim.Tüm yazılarını okudum ve bir sene içindekini değişimini mutlulukla izledim.Yazıların his ve duygu yoğunluğunun katmerlenişi ve bunu yansıtma biçimin öyle değişti ki eminim benim gibi her okuyanın aldığı tad da güzelleşmiştir.Tembellik ettiğini söylemişsin bir kaç yazıda bence tembelliğin tam da zıttı şu durum.Öyle ki isis yahut blueneck üzerine yazdıkların aklıma geliyor hala açıp dinlediğimde.Fazla uzatmayayım ben sadece 2007 2008 döneminde de çıkan pek çok güzel albümü düşününce sludge ve post metale olan kayışının nesnel yahut öznel bir sebebi var mı diye meraklandım açıkçası.Hele de listede geniş yer bulduklarını görünce ve umarım Endless ailesinde her şey yolunda gider de ben de kocamış bir kurt olarak blogunu izlemeye devam ederim,inan bu oğlumun büyüyüşünü izlemek kadar zevk veriyor bana:)

dream endless. said...

İnsan kendisinin ne kadar değiştiğini bilemez, bilmemeli de. Beni en iyi tanıyan üç beş kişiyi ne yazık ki senede bir görüyorum, rivayete bakılırsa oldukça değişmiş, sakinleşmişim; onlar öyle diyorsa herhalde öyledir, öyleyse herhalde yazılara da sirayet etmiştir. Sanırım bir sene içinde daha az öfkelenen, o yüzden de yazılarını omur iliğinden değil ruhundan çıkarmaya başlayan biri oldum.

Sludge/post-metal yoğunluğuyla ilgili iki tane sebep var:

Birincisi; gerçekten bu sene iyi sludge yaptı. Isis, Pelican, Jesu gibi isimlerin albüm yayınladığı bir sene oldu 2009 ve bu albümler gerçekten göze batacak, mühim albümlerdi. Öte yandan genel manada düşününce 2009'un çok da dolu bir yıl olduğunu düşünmüyorum, bundan önceki sene listeyi yaparken epey zorlanmıştım ama bu sene biraz kurak bir yıl olduğu için çok da fazla seçenek yoktu.

İkinci sebep elbette ki özel nedenlere dayanıyor. Müziği olduğu gibi değerlendiremiyorum ben, yazılardan da anlaşılacağı üzere. Hangi ruh haliyle, nerede, nasıl, kiminle dinlendiği çok daha farklı bir işlev kazandırabiliyor notalara. Çok da ehemmiyet yüklemediğin, hatta sevmediğinden emin olduğun grupları, müzikleri öyle bir yerde, öyle bir kişiyle, öyle bir anda dinliyorsun ki hakikaten de Tanrı'nın kanı damarlarında akıyormuş gibi hissediyorsun. Wavering Radiant'ı hayatımın tepe noktasında dinledim, Yellow Submarine 2009'da çıksaydı yine bir numarada Isis olurdu o yüzden. Her şeyiyle öznel bu liste zaten, zevk öznel, eğilip bükülebilir ve manipüle edilebilir bir şey.

İyi dileklerin için de çok teşekkür ederim, bilhassa benzetmenden ötürü.

Leif said...

Blogu hatırı sayılır bir zamandır takip eden ve ekşi'de dream endless nick'ini rutin ve kronolojik olarak "hayvan ara"yan biri olaraktan, listeler üzerine bir iki yorum yapmayı elzem bilirim.

İlk önce Katatonia hakkında biraz üfürmek gerekiyor; Katatonia'ya yaklaşımım hep Viva Emptiness paralelinde olmuştur. En üstte hep onu tutmuşumdur, Katatonia'nın kendi tarihinde. Sonra kimselerin sevmediği, yahut da sevipte dinlemediği Last Fair Deal Gone Down gelir. The Great Cold Distance ise, hep bir şekilde soğuk, baştan savılmış, "çıkartılacak" bir albüm havası vermiştir bana. Discouraged Ones'daki, Viva Emptiness'daki, Last Fair Deal Gone Down'daki samimiyeti, melankoliyi, o içtenliği The Great Cold Distance'da görmedim, duymadım hissetmedim açıkçası. Night Is The New Day çıkmadan önce de heyecanlanmamamın yegane müsebbibidir The Great Cold Distance. Amma ve lâkin, ardı arkasına dinleme safhalarından sonra, bir "Night Is the New Day'in", bir "Idle Blood"ın, bir "Forsaker"ın, bir Departer'ın The Great Cold Distance'ın tamamından iyi olduğunu gördüm.

Katatonia hakkındaki diğer bir görüşümde, Opeth'e biraz daha yaklaştıkları yönündedir. Idle Blood zaten malûmunuz; onun yanında Forsaker'ın sonlarına doğru da buram buram Opeth kokuyordu açıkçası. Bu konuda da, Katatonia gönlümü bir kez daha fethetti.

Albümlerin üzerine konuşmak için giripte, bu kadar kelâmı Katatonia'ya etmek de garip oldu. Doluymuşum vesselam. =)

Anonymous said...

Yorumlara böyle güzel şeyler yazılmışken katatonia lavzz forumlarına çevirmek istemiyordum fakat brave murder day'in lafını etmeyip Katatonia konusunda dolup taşmak neyin nesidir akıl sır erdiremedim.Katatonia gibi ayakları yere basan kendi tarzını oturtmuş bir grubu da opeth kokuyor diye daha bir sıkı sarmalamak konusunu algılamakta büyük sorun yaşıyorum.Hakkı Devrim gibi konuşma hevesimizi tatmin etmek için içi boş müzik lakırdısı etmesek ne güzel olacak.

dream endless. said...

http://bit.ly/no52n

Anonymous said...

hepsine eyvallah diyemesem de birinci gelen albüme ağzımı açıp tek bir kötü kelam edemem. evet aysisin albümü geçen senenin en iyi albümlerinden biri, hatta zorlarsak en iyi albümüydü. onu zorlayacak balmorhea vardı. aslına bakarsak çok da süper bir yıl değildi 2009 müzik için. alışamadığım iki isim ise exxasens ve blueneck. bu ikisini nedense sevemedim, jesu'ya öteden beri çok ısınamadım, nadja zaten bana hep aynı gibi gelir.. kısacası öyle de bir müşkülpesent insanım. en büyük itirazım mono'nun daha üst sıralarda yer bulma şansının olduğudur. luigi rubino'nun albümü belki girebilirdi listeye. ama nihayetinde kişisel listedir, sahibine göre çok doğru bir listedir..
eyv..

Anonymous said...

en iyi değil de, en önemli 20 albümü olmuş sanki..

dream endless. said...

Önemleri, iyiliklerinden geliyor zaten.