Hiç çok yakınınızda bomba patladı mı? Ya da bir anda her şeyin yerle bir olduğuna şahit oldunuz mu? Böyle anlarda sanki zamanın durduğunu hissedersiniz; sanki yaşam, his, ışık, ses, koku o patlama anında öylesine yükseğe çıkmıştır ki, ardından her şeyin varlığı önemsiz bir hale bürünür. Bomboş bir sessizlik, ışıksızlık, hissizlik, tam anlamıyla bir hiçlik hakim olur havaya ve takriben bir saniye süren bu zifiri boşluğun ardından infilakın etkileri ortaya çıkar; insanlar inler, toz parçaları havada uçuşur, ışık gözleri delen bir yapıya bürünür, koku çekilmez hale gelir.
Benim herhangi bir konu hakkında kalem oynatma sürecim de buna benziyor. Bir haber okuduğumda, bir fotoğraf gördüğümde, bir film izlediğimde, bir şarkı dinlediğimde, yolda bir berduşun feri sönmüş gözleriyle karşılaştığımda, minibüste giderken bulutlar nazar-ı dikkatimi celb ettiğinde bu infilakı yaşıyorum ben. Öyle gürültülü, öyle kuvvetli bir infilak ki bu, ardından kendimi toparlayamıyorum. Organlarım, hücrelerim, duygularım, fikirlerim karman çorman oluyor. Bir sükûnet hakim oluyor içime. Ardından ise hepsi birlikte hücum etmeye başlıyor, yerli yerine oturmaya çalışıyor. Dağılan her şey bir harfe, bir kelimeye dönüşüyor ve Tetris-vari bir sırayla diziliyor. Yazıların tümünün oluşma hikayesi budur.
Ve lakin, bazen bu durum geçerliliğini kaybedebiliyor. Ekseriyetle yastığa kafamı gömdüğüm anlarda hücum eden anılardan, düşüncelerden, yorumlardan müteşekkil kelime sıraları, her ne kadar o ana göre kusursuz bir yapı taşıyor olsalar da, üşengeçlikten midir yoksa uykunun hükmünün daha fazla olmasından mıdır bilinmez, bir sonraki zamana erteleniyor. Erteleniyor da, o dizilen şeylerin düzeni bir daha arandığında tamamen bozulmuş, yok olmuş oluyor. Dağılmış bir inci kolyenin parçalarını toplamanın getirdiği o bunaltıcı baskının da zihne sirayet etmesiyle iş iyice karmaşık bir hale geliyor. Tabii bu infilakın peşi sıra yazılmayan bir yazının, söylenmeyen sözün hükmü olmadığından, sonradan üzerine eğilmek, incileri toplayıp tekrar bir sıraya dizmek işin masumiyetini, doğallığını bozuyor. Böylesi istemediğim, samimi bulmadığım, zorlama bir şey. Zorlama şeyleri sevmiyorum, saf bulmuyorum. Bu şekilde silinip gitmiş kaç tane hazır yazı, hazır masal, hazır mektup vardı, inanın bilmiyorum.
Bu silinip giden yazılardan bir tanesi de MØN'a aitti. Uzunca bir zamandır arşivimin ve müzik çalarımın gediklilerinden olan MØN için bir yazı kurguladığımı hatta albümlerini Rapidshare'e yüklediğimi hatırlıyorum. Fakat hatırlamadığım bir nedenden ötürü yazının hava olup uçması, su olup akmasıyla birlikte yazının varlığını ete kemiğe büründürmek, yaşamış olduğum acı-tatlı bir olayın vesilesiyle bugüne kısmet imiş.
Genellikle enstrümana ağırlık veren müziklerle haşır neşir olmanın en kötü yanı sanırım bu; akla takılan bir şarkıyı, ufak bir melodiyi hatırlamak için hiç bir somut verinin mevcut olmaması. Dolayısıyla ufak bir melodinin peşinden gözü kapalı bir şekilde koşma zorunluluğu. Haddinden fazla müzik dinleyen ve zihninin haddinden fazla bir kısmını bu tip şeylere ayıran biri olarak, çok sık karşılaştığım bir durum bu. Neyse ki peşinden koşarken de, hafızamı kendime kanıtlama hırsıyla yanıp tutuştuğum, acı ihtiva eden bir oyun olarak algılıyorum bunu. Ama zihnime böyle paslı inşaat çivisi gibi saplanan melodilerin peşinden koşup yakaladığımda ve o çiviyi yerinden söküp çıkardığımda, çivinin pasından olsa gerek, o infilak anı tekrar yaşanabiliyor. Şimdi olduğu gibi.
MØN, Fransız bir grup. Fransızlar, post-rock denegelen janr konusunda ketumlar. Az ama tesiri kuvvetli gruplar çıkıyor Fransa coğrafyasından, M83 gibi, Dont Look Back gibi. MØN da en az bu saydığım gruplar kadar ehemmiyetli ve yarattığı infilak da en az bu gruplar kadar kuvvetli.
Yedi kişiden müteşekkil MØN, kendini bir gruptan ziyade bir orkestra olarak nitelendiriyor. Yaylıların oynadığı rol bakımından da, sahiden orkestral bir hava taşıdıkları söylenebilir. Herhangi bir dile bağlı kalmayan ama bunu da yaparken Hopelandic gibi zırvaların sâyesine saklanmayan sakin bir vokale, sert ve sivri yaylılar eşlik ediyor. Grubun şarkılarının alışılageldik dur-kalklı post-rock şemasından çok farklı bir yerde olduğunu söylemek gerek bu tanımın üzerine, zira bilhassa yaylıların melodik yapısıyla insanın içine usulca sokulmayı ve en doğru yerde infilak ederek en fazla hasarı vermeyi beceriyorlar.
Maalesef kendi adını taşıyan bu albümlerini 2006 yılında yayınlamış olmasına rağmen uzunca bir süre sessiz kalmış bir grup MØN. Ve fakat, internet sitelerinde söylediklerine göre, yazın tamamını stüdyoda geçirmeye ve yeni bir albüm ortaya çıkarmaya kararlılar. Her halükarda, işbu albüm de kendi başına bir çok boyutu, bir çok cevheri ihtiva eden bir yapıya sahip. Öyle ki, hiç beklenmedik bir anda kafaya bir çivi gibi saplanabiliyor. Benim kendi kafamdan taze çıkardığım bu çiviyi size sunuyorum, meraklısı için yeterli büyüklük ve sivrilikte olan bu çiviye gözünüz gibi bakacağınıza, yeri geldiğinde de gözünüze saplayacağınıza inancım tam.
Sanatçı: MØN
Albüm: MØN
Şarkı listesi:
1- Ni
2- Try
3- Fimm
4- C.
5- Shannon
6- SMZ
7- Ti
DOWNLOAD.
20090805
MØN - MØN
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
4 mırıltı.:
ya ben bu grubu bilmiyordum. bu yazı ile keşfettim ve de bayıldım. resmen günümü değiştirdin..
İç okuyan yazıları severim. Daha önce, belirsiz bir yerde, belirsiz bir zamanda düşündüklerimi başka birinin dile getirmesini, bir zamanlar düşündüklerimin başka kişiler tarafından düşünülmesini, fikirdaş bulmayı içimdeki mutluluk bombaları ifade edebilir ancak. Enstrümental müzik hakkında söylediklerinize harfi harfine katılıyorum. Enstrümental müziğin güzelliğinin burada olduğunu düşünüyorum. Bir parçanın vokali olduğu sürece, müzikal anlamda iyi veyahut kötü olsa dahi, kolay unutulmuyor. Duyguları lirikler ile anlatmak gibi -notalar ile anlatmak ile kıyaslandığında- elem derecede kolay kolay bir uğraşı bir çok müzikal topluluk hayata geçiriyor zaten. Liriklerin duygusal açıdan güzelliği ve kıyaslanmasının tartışılacağı yer de bu yazının altı olmamalı, zannımca.
Diğer bir yandan ele alındığında, enstrümental müzik ve grupların kırılgan noktası da bu. Duyguları gerçekten insanın bam teline dokunacak derecede güzel verdiklerinde, her nota insanın beyninde defalarca yankılanıyor, günlerce çıkmıyor oradan. Aksi düşünüldüğünde ise, zaten seveninin bir avuç olduğu günümüzde, anlık bir parlama şeklinde tarih kitabının ortalarına, en tozlu yerlerine doğru kısa bir yolculuk yapıyorlar.
Değerli yorumlarınızı göz önünde bulundurarak MØN'a bir şans verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çok güzel olmuş yazınız, tebrikler.
Saygılar.
"Monday görüşelim." deyu şey etmiştik telefonda. Beni Bekir Abi gönderdi.
Bu grup, hakkında bir iki kelam etmeyi isteyeceğim bir grup gibi görünmedi gözüme ilk başta. Ama farklı bir etki bıraktı. Bu etkiyi açıklamak için izninle alakasız başka bir gruptan örnek vereceğim.
Avec Tristesse deyu bir grup var Brezilyalı. Kaba hatlarıyla Dark Metal icra ediyorlar. Opeth etkisi had safhada bir de. Bu tarz müziklerden sıkılmaya başladığım sıralarda denk gelmiştim o gruba. How Innocence Dies deyu bir adı vardı dinlediğim albümün. "Konsept albüm" tarzı bir şey yapmaya çalışmışlar ama becerememişler. Albümün konsept tarzda olduğunu ancak son parçada adamın teki kafasına silah sıktığında anlayabilmiştim. Neyse, fazla uzatmayayım. Pek etkilenmediğim o albümün içindeki "Angel After Dark" isimli parçanın ortalarında vokal birden tüm vücudumu titretti.
Müziğin tepe noktasında boğazını, yüreğini, sinir sistemini paramparça ederek "This can't be true! Fuck! I love you!" şeklinde bağırmaya başladı. Sonraki zamanlarda o albümü değil ama o parçayı defalarca dinlediğimi hatırlıyorum. Gerek hatırlattıkları, gerekse o samimi zevk büyük bir haz vermişti bana.
Açıkçası söylemek gerekirse ben MØN'dan hoşlaşmadım pek. Ama Ti isimli son parçanın 5.47'deki tepe noktasında, yukarıda anlattığım parçanın bana hissettirdiklerini yeniden hissetmem de, benim için büyük bir sürpriz oldu.
Henüz Silver Mt. Zion'dan sıkılmadım abi ben. Çok büyük bir zevkle dinliyorum. MØN, belki müzik bilgimi geliştirmek için kenarda durabilecek bir grup olur. Ama o son parça var ya, loop!
Aynı olayı "The Black Heart Procession - Exit Out" adlı şarkıda yaşadım. Sürekli ama sadece davulları aklımda, tıkamıştı mağranın girişini. Sonra shuffle'da şansa buldum tekrar çocuklar gibi şendim. Dinleyin dinletin..
Post a Comment